Güçlü Dolar Gelişen Ülkelerin Baldıran Zehri

Finans piyasaları ve dünya ekonomisi açısından tarihi bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemin nirengi noktası güçlü dolardır. Böyle bir dolar ortamı, 1970’ten beri üçüncü kez görülüyor. Dolayısıyla küresel piyasalardaki yüksek volatilitenin nedeni doların durumudur. Tabii Fed’in olası faiz artırımı hızlandırıcı rolünü üstleniyor. ABD ekonomisi, global gelişmelerden etkilenmediği sürece Fed’e manevra alanı doğuyor. Fed’in bugünkü toplantısında, üyelerin üzerinde daha fazla duracakları konu dış gelişmelerdir. Çin’deki kriz olmasaydı, Fed üyeleri bugün daha rahat bir karar alırdı. Ekonomik açıdan, diğer bölgelerdeki gelişmelerin Amerikan ekonomisine pek tesir etmediği söylenebilir. Diğer taraftan, ABD’de yaşananlar global ekonomiyi direkt etkiliyor.

Fed gevşek para politikası uyguladığında, finansman maliyetleri hızla düşüyor. Dolar cinsinden borçlanmak, ülkelere ve şirketlere cazip geliyor. Sıkı para politikasına geçildiğinde, dolar kuvvetlendiğinde, gelişen ülkelerin piyasaları büyük darbe yiyor. Bunun nedeni, bu ülkelerin sermaye piyasalarının yeterince derin olmamasıdır. ABD dışındaki piyasalarda, dolar cinsinden borçlanma yaklaşık 9 trilyon dolardır. Bu rakamın yarısı, gelişen ülkelerin piyasalarında dönmüş. Bunlar gerçekten anormal rakamlardır. Dolar değerlenmeye başladığında pozisyonlar kapatılıyor. Gelişen ülkelerin sığ piyasaları deyim yerindeyse savaş alanına dönüyor. Asya, Tekila, Latin Amerika krizlerinin çıkış noktası da dolardaki yükselişti. Bugünün kritik sorusu:‘‘Gelişen ülkelerin ne kadar dirençli olduğudur’’. Gelişen ülkeler grubu bu fırtınayı kaldıramayacak durumdaysa, gelişmiş ülkelere negatif yansımalara kafa yormak gerekiyor. 

Gelişen ülkelerin merkez bankalarının rezervleri, örneğin Asya Krizi dönemine göre güçlü. Mevcut borçların ekseriyetinin özel sektöre ait olduğu söylenebilir. Fed’in sıfır faiz politikası ve tahvil alım programları, ABD içinde olağanüstü bir kredi büyümesine yol açmadı. Ancak gelişen ülkelerde müthiş bir kredi büyümesine sebep oldu. Yabancı yatırımcılar için, 2009’dan itibaren Çin piyasası bir cennetti. Düşük faizle dolar borçlanılıyordu. Çin’de yıllık yüzde 10 getiri garanti gibiydi. Bankacılık düzenlemelerine tabi olmayan ama ticari bankaların sağladığı hizmetleri verebilen gölge bankacılık sisteminde, yüzde 10’un da üzerinde kazançlar oluştu. ABD’de para politikasının sıkılaşması ve dolardaki artış, riskli pozisyonları salladı. Çin’in geçtiğimiz haftalarda yaptığı mini devalüasyondan sonra tam bir panik havası oluştu. Gölge bankacılık sistemi de hesaba katılırsa, sadece Çin’de açılan pozisyonların 3 trilyon dolar olduğu tahmin ediliyor.

Global ekonomi açısından en büyük risk faktörünün Çin olduğu söylenebilir. Brezilya gibi önemli emtia ihracatçısı ülkelerin durumları da etkili olabilir. S&P’nin, Brezilya’nın kredi notunu geçen hafta ‘‘çöp’’ seviyesine düşürdüğünü hatırlatayım. Aslında ABD ekonomisinin hangi kanallardan zorlanacağıyla ilgili net cevaplar bulmak kolay değil. Brezilya ve Çin gibi ülkelerde, büyük şirketlerin borçlarını vadesinde ödeyemediği temerrüt halinin oluşması; ABD finans sistemindeki  bazı riskli alanları vurabilir. Bunun dışında, doların güçlenmesi emtia fiyatları üzerinde baskı oluşturuyor. Petrol fiyatlarındaki gerileme, ABD’deki kaya gazı şirketlerini zorluyor. Yatırımcılar açısından, enerji sektörü ‘‘güvenli’’ olarak değerlendirilir. 1.5 trilyon dolar büyüklüğündeki yüksek getirili tahvil piyasasında, enerji şirketlerinin tahvillerinin ağırlığı yaklaşık yüzde 20’dir. Kısacası yüksek getirili tahvillere yatırım yapan her fon yöneticisinin portföyünde, ‘‘enerji’’ riski bulunuyor. Doların gücünün devam etmesi ve dolayısıyla petrolün düşmesi, borçlu şirketleri iflasa ve borçlarını yeniden yapılandırmaya sürükleyebilir. Fon yöneticileri, yüksek getirili tahvillerden kaynaklanan risklerden dolayı, portföy ayarlamasına gidebilir. Portföyü dengelemek için, ellerindeki diğer tahvilleri satabilir. Bulaşma etkisiyle, enerji dışındaki sektörler de etkilenebilir.

Dolardaki boğa piyasası, gelişen ülkeleri zoluyor. Kendisine çekidüzen veremeyen ülkeler daha büyük sıkıntılarla karşılaşabilirler. Gelişmiş ülkeler üzerindeki yansımalar tartışmaya açıktır. Enerji sektöründeki sorunlar, bunların diğer sektörlere bulaşması, potansiyel risk olarak düşünülebilir.

 

Doç. Dr. Atılım Murat

16/09/2015 tarihinde eklendi.
Tüm Blog